İnsanımız (!) gerçekte ne istiyor: haz mı, yarar mı, iyilik mi?
İnsan bir şeyi eylerken en az üç amaçtan birini gözetmek durumundadır; ya haz (zevk) almak amacıyla, ya bir yarar (fayda ve menfaat) temin etmek amacıyla, ya da iyilik (hayr) amacıyla eyler eyleyeceğini. Bu üç amacın amacı ise, mutlu (mesud) olmaktan başka bir şey değildir.
Makbul olan, bir eylemin amaçları içinde elbette üç amacın da birden bulunmasıdır. Sözgelimi insan bilmek istediğinde, sormak gerekir: Niçin? Evet, insan niçin bilmek ister? İnsan bilmekle ne elde eder, ne elde etmek ister? Kısacası amacı nedir?
Yarar (fayda ve menfaat) temin etmek için olabilir. Meselâ lisede veya ünivesitede okuyan öğrencilerin neredeyse tamamı, bir meslek edinmek ve dolayısıyla geçimlerini temin etmelerine yarayacak bilgileri öğrenmek maksadıyla okula giderler. Mühendis, doktor, öğretmen ya da avukat, hâkim veya savcı olmayı istemekten muradları, en nihayet bir meslek sahibi olmaktır. Şayet geçimlerini temin edecekleri bir meslek sahibi olurlarsa, pekâlâ onları amaçlarına ulaşmış, bu bilgi türünden bir yarar (fayda ve menfaat) temin etmiş sayabiliriz.
Bu gayet tabii ve meşrû bir istektir. Tabii ve meşrû olduğu için, bu işte iyilik (hayr) de vardır. Bir meslek sahibi olmaya çalışmak, aynı zamanda iyi (hayırlı) bir amaç sahibi olmak demektir. Yarar sağladığı için değil, adı geçen meslekler bizatihi iyi (hayırlı) oldukları için bu gençler iyi bir iş yapmış olurlar. Dolayısıyla şimdilik üç amaçtan ikisini gerçekleşmiş olarak kabul edebiliriz: yarar (fayda ve menfaat) ve iyilik (hayr).
Peki kişi bu meslekî bilgileri edinmekten haz ve zevk de alır mı?
Bazen alır, bazen de almaz. Şayet kişi sözkonusu bilgi dalını severek, isteyerek tercih etmişse, yeteneklerine uygun olarak kendi istediği bir dalda öğrenim görüyorsa, pekâlâ öğrenirken sadece yararlı ve iyi olanı elde etmekle kalmaz, ayrıca haz ve zevk de alır. Fakat bazen menfaat kaygıları ağır basarsa veya zaruretler öyle gerektiriyorsa, kişi, iyi ve yararlı olanı elde etmekle yetinip hazlarından vazgeçer. Böyleleri meslekî bilgileri edinirken almaktan mahrum oldukları o haz ve zevki, başka bir şekilde ve muhakkak elde etmeye çalışacaklardır. Kişiye mesleğinin aynı zamanda haz vermesi büyük bir lütuftur. Ancak kişi, iş hastası değilse ve isterse, kendisine mesleği dışında haz verecek birçok iş bulması mümkündür. (Kapitalizm eğlence sektörünü niçin canlı tutuyor dersiniz?)
Hayatta birçok kereler "Hayrı ve faydası bulunduktan sonra haz almasak da olur" denildiği gibi, acaba "Hayrı ve hazzı bulunduktan sonra yarar (fayda ve menfaat) elde etmesek de olur" denilerek bizatihi faydadan vazgeçilebilir mi?
Elbette! Türkçemizde "hayrına yapmak", "hayır hasenat yapmak" (iyilik, güzellik yapmak) gibi deyişler, esasen bu tür bir kavrayışın ürünüdür. Birçok iş sırf hayrına ("iyilik olsun diye") yapılabilir ve böyle işlerde kişisel bir yarar, fayda ve menfaat etmek ilkece hesaba katılmaz. Hayır işleyenler, kişisel olarak yarar temin etmeseler bile, ayrıca haz da alırlar, alabilirler.
Anlaşılmış olmalı ki bir işi yaparken üç amacın üçünü de elde etmek en mükemmeli iken, kimi durumlarda bu amaçların bazılarından feragat edebiliyoruz ve bazen hazlarımızdan, bazen fayda ve menfaatlerimizden, hatta bazen de hem hazlarımızdan, hem menfaatlerimizden vazgeçmekte tereddüt etmiyoruz. Meselâ çoluk çocuğunun hatırına (hayrına) evliliklerini sürdürmek zorunda kalan çiftler, böyle davranmakla aslında kendilerini kişisel yarar ve hazlardan mahrum edip sırf çocuklarının hayrı için bu birlikteliği sürdürmekte tereddüt etmezler. O halde bu davranışın, böyle ebeveynler için bir fedakârlıktan ziyade bir fazilet olarak adlandırılması gerekir.
Şimdi tam da burada sorulması gereken soru şu:
- Herhangibir davranışımızdan haz elde edip yarar sağlayacağız diye acaba hayır'dan (iyilikten) vazgeçebilir miyiz? Daha açıkçası, iyi (hayırlı) olmayan ve fakat bize sadece haz veren veya yarar sağlayan bir işi yapabilir miyiz, yapmalı mıyız?
Basit birkaç örnek verelim. Uyuşturucu kullanan bir kimse, uyuşturucu kullanmaktan yarar sağlamaz ama kendince büyük bir bedenî haz alır. Uyuşturucu kullanmayıp onu satan bir kimse de uyuşturucu satmaktan haz almaz ama büyük bir maddî menfaat elde eder. Fakat iki tarafın yaptığı işte aslâ hayır (iyilik) yoktur! Keza fuhuş yapan bir kadın yaptığından yarar sağlar, müşterisi ise haz alır. Fakat her ikisinin de yaptığınde hayır (iyilik) yoktur.
Demek oluyor ki hazdan veya yarardan vazgeçilebilir ama hayırdan vazgeçilemez! Çünkü eğer bir işte hayır yoksa, o iş -her ne kadar haz ve menfaat sağlasa bile- kişiyi mutlu (mesud) edemez.
"Sabah-ı şerifleriniz hayırlı olsun!", "Allah hayırlı etsin!", "Allah size hayırlar ihsan etsin!", "Eh n'apalım hayırlısı olsun", "Hayırlı ise olsun" gibi ifadeler, aslında kökleri gayet derinlere giden bir kavrayış tarzının ürünü olup egemen ve modern ahlâk anlayışının bizim milletimizin ruh dünyasında neler olup bittiğini anlaması imkânsızdır; zira onların bildiği ve anladığı, sadece yarar ve hazdır. Bu bakımdan Amerikalıların Irak'ta yaptıklarına değil, asıl bizzat Amerika'da yaptıklarına bakınız ve sonra kendi kendinize şu soruyu sorunuz:
- Ben acaba kendim, eşim, çocuklarım, komşularım veya mensup olduğum toplum için gerçekte ne istiyorum: haz mı, yarar mı, iyilik mi?
Hazza saadet, yarara refah, iyiliğe maslahat anlamı verenler, bu soruya boşu boşuna cevap vermeye kalkışmasınlar da yeniden düşünsünler! Çünkü Çağdaş İslâm Düşüncesi'nin en büyük günahı buydu: Onlar, hayrı olmayan bir davranış veya düşüncenin, bizatihi yararının olabileceğini sandılar! Oysa olabilemezdi. |