Ozon Tedavisi istanbul
Ozon üç oksijen atomundan oluşan bir kimyasal bileşiktir (O3). Ozon, atmosferde genel olarak iki atomlu halde bulunan normal atmosferik oksijene (O2) nazaran çok daha yüksek enerji taşıyan bir yapıya sahiptir. Ozon, atmosferin bir kaynağı ve oksijenin yüksek enerjili halidir. Gökyüzünün mavi renginin kaynağı olan ozonun dünyadaki yaşam için ne denli önemli olduğu son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır.
Dünya için bu kadar önemli olan ozon, tıp dünyasında da günden güne çok daha önemli bir yer edinmektedir. ozon tedavisi ile kanserden diyabete, tansiyondan böbrek rahatsızlıklarına kadar pek çok hastalığın tedavisinde başarılı sonuçlara ulaşılmaktadır. Tedavide kullanılan ozon gazı medikal ozon jeneratörlerinde saf oksijenden üretilir. Üretilen ozon tedavide daima oksijen ile karışım halinde kullanılır. Ozon tedavisi yöntemlerinin hepsi hastaya ozonu güvenilir ve zararsız bir şekilde vermeye yöneliktir. Tedaviyi uygulayan doktor, bilgileri ve deneyimleri ile hastası için uygun ve gerekli olan yöntemi seçmektedir. Ozon tedavisi hiçbir ilacın sahip olmadığı kadar geniş bir uygulama alanına sahiptir. Hiçbir yan etkisi olmayan ozon tedavisi herkese uygulanabilir. Yan etkisi olmadığı gibi hiçbir ilaç ile etkileşim de yapmaz. Bu nedenle ozon tedavisi oldukça pratik ve yararlı bir doğal tedavi yöntemi olarak başarı ile uygulanmaktadır.
Ozon Tedavisinin, dünyada 16 ülkede medikal legalitesi (geçerliliği) vardır. Bu tedavi birçok ülkede sağlık bakanlıklarınca da kabul edilmektedir ( Küba, Rusya, Çekoslovakya, Bulgaristan vs.). Türk Tabipleri Birliğince lokal uygulamalarından olan eklem içi uygulaması ve bel içerisine uygulama kabul görmüş olup TTB’nin ücret tarifesine de girmiştir.
Ozon terapi “Alternatif Tıp“ değil, bizatihi etkileri bilimsel olarak yüzlerce çalışmayla kanıtlanmış etkili bir tedavi yöntemidir. Ozon tedavisi ya da Almanlar’ın deyimiyle “Kan yıkama” pek çok hastalıkta kullanıldığına dair çok sayıda kanıt mevcuttur. Ozon terapinin en önemli özelliği, hastaya ve hastalığa özgü olmak üzere vücuda farklı yollarla verilebilmesidir.
Major Yöntem: En yaygın kullanılan bu metotla 50-200 ml kan alınarak, dozu belirlenmiş ozonla karıştırıldıktan sonra tekrar kişiye geri verilmesidir.
Minör Yöntem: Kişiden alınan 2-5 ml kan, belirlenmiş dozda ozonla karıştırılarak kas içine enjekte edilir.
Vücut Boşluklarına Ozon Gazı Verilmesi: Rektal – Makat yoluyla, vajinal ve kulak yoluna püskürtme ile vb ozon verilir.
Eklem İçine Ozon Gazı Verilmesi: Eklem rahatsızlıklarında uygun bir iğne ile belirli dozda ozon gazının eklem içine verilmesidir.
Ozon Tedavisi Hangi Hastalıklara iyi gelmektedir?
Ozon insanların sağlığını koruyan ve kaybedilen sağlığı geri kazandıran bir doğal tedavi metodu olup klasik tıp yöntemlerinin dışında veya karşısında olan bir tedavi değildir. Tüm tedavi yöntemlerinin yanında veya soruna göre tek başına da uygulanabilmektedir.
Ozon Terapinin kullanıldığı hastalıklar şu şekilde sıralanabilir;
Dolaşım bozuklukları Kronik yorgunluk sendromu Nörolojik hastalıklar Kadın hastalıkları ve cinsel sorunlar Bakteriyel virüs, mantar enfeksiyonları Kas-eklem ve romatizmal hastalıklar Diyabet Mide, bağırsak hastalıkları Zayıflama Göz hastalıklarında Kanser tedavisinde Cilt mantarları ve enfekte cilt lezyonları Enfekte yaralar, açık yatak yaraları Karaciğer enflamasyonu (Hepatit A, B, C) Enflamasyonlu ve dejeneratif eklem hastalıkları Artrit/Romatizmal durumlar – kronik poliartritler Bağışıklık sistemi sorunları Otoimmun hastalıklar Böbrek hastalıkları Ozon terapinin bilimsel olarak kanıtlamış olan, fiziksel sorunlarımıza en temelden getirdiği çözümler sonucunda, ilk birkaç seansdan sonra dahi görebileceğiniz olumlu ve pratik etkilerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz;
Hücre ve dokulara giden kan dolaşımı artar. Deride artan kan dolaşımı ile birlikte cilt yenilenir, temiz ve pürüzsüz görünüm sağlanır. Bağışıklık sistemini güçlendirir, yaygın mevsimsel hastalıklara karşı direncinizi arttırır. Damarlar temizlenir. Kan ve lenf sistemi temizlenir. Canlanan bağışıklık sistemi ve sıcağın etkisi ile mikropları öldürerek enfeksiyon hastalıklarına karşı direnci arttırır. Eklem ağrılarında ve kas rahatsızlıklarında iyileşme olur. Beyin fonksiyonlarını ve hafızayı kuvvetlendirir. Ferahlatıcı etkisiyle depresyon ve anksiyete üzerinde olumlu etkisi vardır. Depresyon kaynaklı gerginliği gidermeye yardımcı olur. Adrenalini okside ederek genel bir sakinlik sağlar. Uyku ihtiyacınızı azaltır ve uyku kalitenizin artmasını sağlar. Bütün bu faydaları daha uzun uzun sayabiliriz ancak Ozon Terapinin tedavi alanına giren hastalıklara göre etkileri çok uzun olacağından tümünü yazmak pek mümkün değildir. Belirtilen etkiler bazı rahatsızlıklar ve detoks amaçlı yapılan Ozon Terapi uygulamalarının sonucudur.
Dolaşım bozuklukları
Arteriel dolaşım bozukluklarında karşılaşılan diğer semptomların yanı sıra bacaklarda hissedilen soğukluk, kısa yürüyüşler sonrasında ayaklarda hissedilen ağrı alarm veren semptomlardır. Bu durum ozon tedavisi için 40 yıldır çok önemli endikasyonlar oluşturmaktadır. Ozon tedavisinin dolaşım bozukluklarındaki başarısı yapılmış birçok tıbbi çalışma ile kanıtlanmıştır. Ozon, klasik tedaviye ek olarak veya tamamlayıcı olarak kullanılabilmektedir.
Yaşlı kişilerde önlem ve tedavi
Yaşlı kişiler ozon tedavisine oldukça iyi yanıt verirler. Bütün klinik avantajlarının yanı sıra oksijenin dokular tarafından daha iyi kullanımını sağlar, bağışıklık sistemini harekete geçirir ve vücudun kendi antioksidanlarını ve serbest radikallere karşı savaşan hücreleri harekete geçirir. Bunun ötesinde beyindeki dolaşım bozukluklarında hızlı olumlu etkileri mevcuttur. Bu durumlarda fiziksel performansta azalma, yürüme güçlüğü ve baş dönmesi hissedilebilir. Tamamlayıcı tedavinin yanı sıra, ozon tedavi yaşam kalitesini arttırmak için kullanılmaktadır.
Göz hastalıklarında ozon tedavi
Yaşa bağlı dolaşım bozuklukları atrofik ve dejeneratif değişikliklerle gözü de etkilemektedir. Örneğin vizüel fokusun en keskin olduğu noktada, retina merkezinde meydana gelen senil makuler dejenerasyondan dolayı oluşan sekeller optik sinir atrofisine kadar giden çeşitli derecelerde etkili olmaktadır. Siena Üniversitesinde yapılan klinik çalışmalarda ozon otohemotransfüzyon sonrası 6-8 ay içerisinde vizyonda iyileşmeler kaydedilmiştir. Tedavinin devam ettirilmesi halinde vizüel performansta artış gözlenmiş veya daha kötüye gidişin durduğu saptanmıştır.
Kanser ve kanserde ozon tedavi
Ozon tedavisi tamamlayıcı tedavi olarak Kanser hastalarında oldukça başarılıdır. Burada düşük dozlarda ozon, bağışıklık sistemi (immun sistem) aktivasyonunda kullanılır. Lenfositler, yardımcı ve baskılayıcı hücreler, lenfositler ve natural killer hücreler (doğal öldürücü hücreler) gibi İmmun hücreler cytokin denilen interferonu da içeren haberci proteinleri üretmek için ozonun başlattığı biyolojik reaksiyonlar yoluyla aktif hale getirilir. Aslında, ozon vücudun kendi interferon ve interlökinlerini, artan miktarlarda üretmesini sağlar. Ozonlanmış kanın hastaya verilmesiyle, pozitif olarak artan bir immün reaksiyonu başlatılır. Bu aynı zamanda vücudun genel direncinin ve zindeliğinin artmasına katkıda bulunur.
Enfekte yaralar
Açık yatak yaraları, şeker hastalarının iyileşmeyen yaraları ve kangren gibi enfeksiyonlu yaraların lokal tedavisi tıbbi ozonun klasik uygulama alanlarına ait olan proseslerdir. Burada öncelikle, mikropsuz ve temiz yaralar elde etmek için ozonun dezenfektan özelliğinden, diğer deyişle bakterisid ve fungisid etkisinden yararlanılır. Yaranın temizlenmesinden itibaren, düşük dozda ozon uygulayarak iyileşme süreci hızlandırılır.
Bağırsak Hastalıkları: proktitis ve kolit
Enflamasyonlu bağırsak hastalıkların özellikle erken dönemlerinde Rektal Ozon gazı üflenmesi şeklinde yapılan lokal uygulamanın çok yararlı olduğu kanıtlanmıştır. Birçok durumda arka arkaya 10 seans ozon uygulanması yeterli olur. 248 hasta üzerinde yapılan proktitis klinik çalışmasında sadece hastaların %90’ı 10 seans sonunda iyileşmiş, sadece %10’unda birkaç 10 seanslık uygulama gerekmiştir.
Hepatitler
Karaciğerin enflamasyonu, tıbbi ozon için klasik tedaviler arasında sayılır. Hepatit A (HVA = hepatitisvirus A) diğerlerine göre problemsiz ve tamamen iyileşebilirken, virüsün diğer şekli, hepatit B (HVB = hepatitisvirus B), sıklıkla kronik bir şekilde seyreder. Burada klasik tıbbi tedavi metodlarına ilave olarak, ozonlu kan transfüzyonu ya da rektal yolla ozon/oksijen gazının kontrollü bir şekilde verilmesi ile başarılı sonuçlar alınmıştır. Aynı yöntemler ayrıca kuluçka süresi yıllar süren ve çoğunlukla kronikleşene kadar bir karaciğer hastalığı olarak teşhis edilemeyen hepatit C hastalığına da uygulanır.
Enflamasyonlu ve dejeneratif eklem hastalıkları
Enflamasyonlu eklem hastalıklarını üç evreye ayırdığımızda, özellikle evre 1 ve 2, bir başka deyişle ağır kemik deformasyonlarının olmadığı durumlar, medikal ozon uygulamalarına cevap verir. Gonartroz (diz eklemi kireçlenmesi) ya da diz ve omuz eklemlerindeki aktif arthritic form tedaviye cevap veren sınıfa dahildir. Standart tıbbi metodlara spesifik egzersiz terapileri ilave olarak bu gibi durumlarda intraartiküler ozon enjeksiyonu başarıyla uygulanır. Bağışıklık sistemini güçlendirme ve kıkırdak metabolizmasını aktive etme özelliklerine ek olarak burada ozonun tamamıyla antienflamatuar özelliğinden faydalanıyoruz.
Artritik/Romatizmal Durumlar – Kronik poliartritler
Artritik/romatizmal durumlar iskelet veya kas sistemiyle ilgili pek çok ağrılı, fonksiyon kısıtlılığı da yapabilen hastalığı kapsamaktadır. Genel olarak medikal ozon uygulaması fizik tedavi ile beraber kombine olarak tamamlayıcı amaçla kullanılmaktadır. Romatoid Artrit ( kronik poliartrit ) de yapılan çalışmalarda akut olmayan durumlarda Ozon Majör Otohemoterapi tamamlayıcı olarak başarılıdır. Burada kullandığımız etkisi anti enflamatuaretkidir.
Anti-aging ve yeniden canlanma
Ozonun kırmızı ve beyaz kan hücrelerinin metabolizma akivasyonu sayesinde kazandırdığı genel iyilik hali kişilere kendilerini yenilenmiş hissini vermektedir. İş hayatındaki stres, yoğun çalışma temposu, zihinsel ve bedensel yorgunluk ozon (O3) tedavisiyle etkin bir şekilde giderilmektedir. Profesyonel sporcular ve kadınlar bu tedaviden oldukça faydalanmaktadırlar. Ozon fiziksel dayanıklılığı arttırmaktadır.
Hacamat istanbul
‘Tedavi olduğunuz şeylerin en hayırlısı hacamattır’. (Hadis-i şerif)
Peygamber Efendimiz zamanından beri bir tedavi şekli olarak kullanılan hacamat, günümüz tedavi sisteminde de aktif olarak yer almaya başlamıştır. Doğu tıbbındaki birçok tedavi uygulamaları antioksidan yöntemler üzerine kurulmuştur.
Kupa tedavisi yaş (kanlı) veya kuru (kansız) olarak uygulanabilmektedir. Kanlı olarak yapılan şekline Hacamat denir.
Hacamatın etkisi, yapıldığı günler ve vücuttaki yerleri hem de yapıldıktan sonra vücuttaki etkileri ile daha iyi anlatılabilir. Hacamat, hicri ayın ikinci yarısından sonra, ayın çekim gücünün etkisiyle deri kılcal damar dolaşımının arttığı ve serbest radikal denilen atık maddelerin deride yoğunlaştığı dönemde yapılmaktadır. Vücudun azda olsa toksinden yoğun kandan arındırılması, vücudun arınma yükünü azaltacaktır.
Bahar geçişlerine bağlı gıda ve havanın içeriğinin değişip vücudun arınma ve metabolizma olarak zorlandığı dönemlerde, biraz kan alınması, arınmanın ve dermatom denilen yüzeysel sinir ve kılcal kan dolaşımının rahatlamasına vesile olur.
Ayrıca hacamat, akupunkturda meridyen ve çakra denilen kanallara, özellikle safra, mesane, böbrek üstü kanallarına yapılarak enerji merkez ve kanallarının da düzenlenmesinde büyük öneme sahiptir. Görülüyor ki hacamat etki mekanizması olarak oldukça sağlam temellere dayanmaktadır.
hacamat istanbul
Bel – Boyun Fıtıklarında Migren ve diğer Baş Ağrılarında Romatoit Artrit, Fibromyalji, Ankilozan Spondilit gibi Romatizmal hastalıklarda Sedef, Egzema, Ürtiker gibi Dermatolojik Hastalıklarda Eklem Kireçlenmelerinde Unutkanlık ve Dikkat Eksikliğinde Kronik Yorgunluk Sendromunda İmmün Yetmezlik ve FMF, Ülseratif Kolit, MS gibi Otoimmün Hastalıklarda gayet etkili bir şekilde uygulamaktayız. Hacamat yerleri; Bedende birçok bölgeden hacamat yapılabilir. Hatta hastalıklara göre yeni bölgeler bile belirlenebilir. Ama genel ve en uygun yerler sırt ve baş arkasıdır. Sırtta özellikle iki kürek kemiği arasının 3 parmak üstü alanlar sırt enerji hatlarının bulunduğu bölgelerdir. Bu bölgeler enerji kanallarının geçtiği yerler olduğu için herhangi bir atık birikiminde enerji hatlarının çalışmaması gibi durumlar ortaya çıkmaktadır. Bu durumlarda enerji hatları ile ilgili organlar çalışma kabiliyetlerini yitirmekte ve rahatsızlıklar baş göstermektedir.
Baş arka bölge ise yine başa ve bütün vücuda dağılan enerji hatlarının merkezidir. Ayrıca beyin kanlanmasının da koordine edildiği yerlerdir. Bu nedenle bu bölge unutkanlık, vertigo ve baş ağrısı da dahil olmak üzere birçok rahatsızlığın tedavisinde aktif olarak kullanılmaktadır.
Hacamat zamanları; Arabi ayların ilk 15 günü beden ve kainattaki faaliyetlerde artış zamanlarıdır. Bu zamanlarda faaliyetler daha hızlı, yoğunluk ve artışlar daha fazladır. Bedendeki bu artışlar ilk 15 günden sonra azalmaya başlar. Hacamat vücutta birikenlerin alınması olduğu için de bu ilk 15 günün sonunda yapılacak hacamat uygulaması maksimum faydayı sağlayacaktır. Bu nedenle biriken kanın alınması da Arabi ayların 17-19-21 inci günleri göz önünde bulundurulur. Ayrıca her bahar dönemi organ ve kan değişiminin olduğu dönemlerdir. Bu dönemlerde de hacamatın tercih edilmesi, sıhhatimize katkı sağlayacaktır.
Bu zamanlama her sene düzenli yaptıranlar için geçerlidir. Fakat tedavi gerektiren acil durumlarda ise her an hacamat yapılabilir. Tedavilerde hastanın durumuna göre bazen haftanın günleri bazen de ayın günleri değerlendirmeye alınabilir.
Hacamat rahatsızlığa göre maksimum ayda bir tekrar edilebilir. Uygun olan ise üç ayda bir tekrarlanmasıdır. Herhangi bir rahatsızlık yok ise koruyucu amaçlı olarak senede iki kez olmak üzere bahar dönemlerinde hacamat yapılması uygun olacaktır.
Dikkat edilmesi gerekenler; hacamatın steril ortamlarda ve ehil kişiler tarafından yapılması gerekir.
Hacamatın aç karnına yapılması etkisini arttıracaktır.
Hayvansal gıdaların hacamattan önce ve sonraki bir-iki günde alınmaması hacamatın verimliliği açısından önem arz eder.
2 yaş sonrası herkes hacamat olabilir. Özellikle şeker ve kansızlık gibi kronik rahatsızlıkları olanlarda doktor kontrolünde hacamat uygulanmalıdır.
Bitkisel Tedavi
Dilimize “Bitkisel Tedavi” diye çevirebileceğimiz Fitoterapi, insanlık tarihi kadar eski bir bilimdir. Çünkü varlığı, birebir insanın varlığıyla bağlantılıdır. Aynı şekilde hastalıklar da insanın yeryüzündeki macerasıyla birlikte ortaya çıkmış ve insanlar bu hastalıklara çare bulmak amacıyla en önce doğaya koşmuşlardır.
Bitkilerle tedavi, günümüzde de modasını yitirmeyen aksine giderek daha rağbet gören bir bilimdir. Uzak geçmişin doğal reçetelerinin halen birçok hastalığa çare olması, özellikle uzmanlarca hazırlanan sentetik ilaçların bir takım yan etkilerinin ortaya çıkması, bu bilime olan ilginin artarak devam etmesinin başlıca nedenlerindendir.
bitkisel tedavi ya da bitki bilimi, herkesin kolayca öğrenebileceği ve reçeteler yazabileceği bir bilim değildir. Nasıl ki günümüzde Eczacılık mesleğini yapabilmek için senelerce Farmakognozi okuyarak ve belli süreler staj yaparak bir disiplinden geçiliyorsa, bu bilimde de aynı şekilde bir disiplinden geçmek şarttır. Çünkü sonuçları itibariyle büyük sorumluluk isteyen bir bilimdir. Çok iyi bilinen bir adaçayının bile 80 değişik çeşidi doğada yetişmektedir. Adaçayı gibi çok iyi bildiğimiz ve her zaman kullandığımız yüzlerce değişik bitkinin faydalı ve/veya zehirli türleri de doğada yetişmektedir. Ne yazık ki uzman kişiler bile zaman zaman bitkiyi çıplak gözle baktığında bitkinin toksik olup olmadığını ayırt edememekte ve laboratuar ortamında tanımlamaktadırlar. Günümüzde Farmakognozi (Bitki Bilimi) ve Fitoterapi (Bitkisel Tedavi), Eczacılık okullarında da ders olarak okutulmaktadır ve bu bilimle ilgilenmek isteyeceklerin geçeceği disiplin, bu okullarda yeteri kadar verilmektedir.
Şifalı Bitkiler Hakkında Temel Bilgiler
Bir bitkinin çeşitli bölümleri birbirine benzemeyen çeşitli etken maddeler içerir. Şifalı bitkilerle tedavi alanında bu bölümler, bitkisel droglar olarak tanımlanır. En çok kullanılan kısım, glikozitler ve alkaloitler içeren yapraklardır. Kök ve yapraklar arasında taşıma görevi üstlenen bir yol olarak da tanımlanabilecek saplar ise genellikle kullanılmaz, ama bu kural bazı bitkilerde değişebilir. Örnek Kiraz Meyve sapı. Yani bazı bitkilerin sapları da etken madde içerebilir. Aynı biçimde, bazı ağaçların kabukları da etken madde açısından zengindir. Örnek söğüt ağacı kabuğu. Yeraltındaki adeta depo görevi üstlenen sürgünler, biçimlerine göre, köksap, yumru, kök veya soğan adları ile tanımlanır. Kökler, topraktan emdikleri su ve madensel tuzları yapraklara gönderirler. Genellikle şeker, bazen vitaminler ve alkaloitler depolarlar. Çiçek ve meyve, bitkinin soyunun devamının sağlanması görevini üstlenmişlerdir. Genellikle içerdikleri etkin maddeler nedeniyle, şifalı bitkilerle tedavi alanında önemli yere sahiptirler. Toplanmayan çiçek, meyve oluşturur. Bitki tohumu, bitkinin gelişme aşamasında gerekli olan etken maddelerin özünü içeren bir depodur. Çiçeksiz bodur bitkiler ise, çiçek tozu (polen) benzeri, sarımsı tozlar üretirler.
Bitkilerin İçerdiği Etken Maddeler
Bitkiler, topraktan emdikleri cevherleri kendi metabolizmalarında, insan bedeninin özümleyebileceği bileşimlere dönüştürürler: Örneğin, temel besin maddelerinden, karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vitaminler ve mineraller. Bitki metabolizmasında oluşan öteki değerli bileşimler ise, tedavi amacıyla kullanılan etken maddelerdir: Örneğin, eterli uçucu yağlar (esanslar), alkaloitler, tanenler ve acı maddeler. Bunlar, savunma gücünü arttırarak, organların işlevlerini destekleyerek veya iyileşmeyi hızlandırarak, organizmamızdaki belirli dokulara, organlara ve işlevlere olumlu etkiler yaparlar. Bu maddelerden bazıları, kendilerini bünyesinde oluşturan bitkinin varlığını sürdürebilmesi için de önemli görevler üstlenirler. Bitkiler ayrıca, içerdikleri ana etken maddelerin insan bedeni tarafından özümlenmesini hızlandırıcı veya yavaşlatıcı özellikler içeren pek çok sayıda, dengeleyici ve yönlendirici ikincil maddeler de içerirler. Bu tür ikincil etken maddelerin, bir bitkinin iyileştirici özelliğini ne ölçüde etkileyebildiği, ancak bitkinin ana etken maddesi izole edildiğinde anlaşılabilir. Yani, yönlendirici ve dengeleyici maddelerden ayrıştırılarak kullanılan ana etken maddenin etkileyiş biçiminde önemli farklar görülebilir. Bazen etkisiz kalır veya etkisi artar ve bitkide hiç bilinmeyen yan etkiler ortaya çıkabilir. Bitkilerde, birbirlerini dengeleyen, güçlendiren, yönlendiren ve içlerindeki bazı zararlı maddelerin gücünü azaltabilen, pek çok sayıda ana etken madde ve ikincil maddeler vardır. İşte bu nedenle, bir bitkinin özgül etkisi, içerdiği tüm maddelerin bileşiminin oluşturduğu bir genel etkidir. Bitkinin yalnızca 1-2 ana etken maddesinin ayrıştırılarak elde edilen preparatların etkinliği, bitki çaylarının iyileştirici etkinlikleri gibi yeterli olmayabilir. Ayrıca iyileştirici etkiyi içeren etken maddeler, bitkinin tüm organlarında eşit oranda bulunmazlar. Konsantrasyon, bazen kökte ve kabukta, bazen de bitkinin tümünde veya yapraklarında, çiçeklerinde, tohumlarında veya meyvelerinde de bulunabilir. Birde, bitkilerin etken madde içerikleri, o bitkinin bulunduğu bölgeye ve kendisini besleyen toprağın niteliklerine göre de değişiklikler gösterebilir. Öteki etkenler ise, mevsimler, hava şartları ve güneşin durumudur. Bu faktörlerin etkisi, bitkinin cinsine ve organlarına göre değişiklikler gösterir.
YASAL UYARI: Bu sayfanın içerikleri ziyaretçilerini bilgilendirme amaçlı kurulmuş olup, sağlıkla ilgili konularda tıbbi teşhis, tedavi ve reçete bilgisi taşımaz. Sayfa sağlıkla ilgili yer verdiği tüm konularda öncelikle en doğru bilginin hastayı muayene eden doktorundan öğrenebileceğini savunur. Sayfada konu olarak geçen tüm yöntemler kamuoyuna bilgi vermek amaçlı paylaşılmış olup, bu bilgilerin yanlış anlaşılması veya kullanılmasından doğabilecek mağduriyetlerden bu sayfa sorumlu tutulamaz. Paylaşılan bilgilerin ilgilisi tarafından kullanılması Dr. Zafer YILMAZ ile hasta - doktor ilişkisini doğurmaz. Tüm sayfa ziyaretçileri yasal uyarıyı kabul etmiş sayılır.
+90 216 575 65 70
www.drzaferyilmaz.com
|