Kayseri Haberleri , Kayseri Firmaları ve Tüm Bilgiler.
 
ANASAYFAKAYSERİFİRMA REHBERİSERİ İLANLAR EĞLENCE KÜLTÜR & SANAT SPOR HABER ARŞİVİ RESMİ REKLAMLARKÜNYE
Anne & Çocuk & Bebek   |   Bilim Teknik   |   Finans   |   Sağlık   |   İş & Eğitim   |   Hava & Yol   |   Resimler   |   İstatistiklerimiz   |   Reklam   |   İletişim

menu 1
Kültür - Sanat
Önemli Linkler
Kayseri Kent Portalı > Kayseri Kültür Sanat > Genel Kültür & Maneviyyat / Abdülhamid'in Hatıra Defteri Balkan Savaşı Günleri...
<<Önceki  Sonraki>>

Balkan Savaşı Günleri...

10.Nisan.1333 (1917) Beylerbeyi Sarayı

Dün iyi değildim. Sırtımda bir ağrı vardı. Nefes almama mani oluyordu. 76 yaşındaydım. Bir ara «acaba vâde (süre)
doldu mu?» diye aklımdan geçti. Eh dolmadıysa, dolmasına da pek bir şey kalmış değildir. Fakat bugün kendimi iyi hissettim. Bir kaç söyleyecek sözüm daha var, onları da yazmış olalım.

Balkan harbi faciasını, biteceğine yakın günlerde öğrenebildim. Biraderim Sultan Reşat Hazretlerinin Selanik'e gelişleri günlerinde bir kaç gazete okumuş, bir kaç paşa ile konuşup durumun iyi olmadığım görmüştüm ama, ne olup ne bittiğini bilmiyordum.

Yalnız bir ara Selanik'te askerin çoklaştığını fark ettim. Hatta bizim köşkün civarında çadırlar bile kuruldu. Muhafız subaylardan ve Asım Beyden bir kaç kere sordum, «manevradır» dediler. Fakat gördüklerim hiç manevraya benzemiyordu. Benden bir şeyler sakladılarıni anlamıştım ama, muharebenin kiminle kimin arasında olduğunu keşf edememiştim. Hele dört Balkan Devletinin birleşip bize saldıracaklarını işitsem inanmazdım. Çünkü onların birbirlerine düşmanlıkları, hepsinin bize düşmanlıklarından ziyade idi.

Bir gün köşkün karşısındaki meydan, kışla haline geldi. Muhafızların sayısı artta ve çocuklara pancurlan açmamaları, bana da balkona çıkmamaklığım tenbih edildi. Elimden hiç bir şey gelmediği için, gece gündüz secde-i rahmana kapanıp dua ediyordum.

(43) O günlerin şehremini Hazım Bey'in başkanlığında kurulan bir komisyon, Mâhienvâr kalfanın Selânik'e beraberinde götürmek istediği ve içinde Abid efendiye ait mücevher ve esham bulunan bir çantanın da olduğu iki sandığa el koymuştu

«Gece Hızlı, Hızlı Kapım Vuruldu.»


Gecelerden biri uyuyordum. Hızlı hızlı kapım vuruldu. Uyandım. Kapının arkasından ikinci haznedar kalfanın sesi geliyordu. Muhafız Kumandanı Rasim bey hemen beni görmek istiyormuş!..
Fesuphanallah... Gecenin bu saatinde Rasim beyin bana söyleyecek nesi olabilirdi? Hemen kalkıp giyindim, bitişik odaya geçip Rasim beyi kabul ettim. Mahzun ve perişan bir hali vardı.

— Hayırdır inşallah Rasim bey, ne var?., dedim. Üzüntü içinde konuştu: Zat-ı Hümayununuzu rahatsız ettim, beni mazur gö
rünüz, dört düvelle harp halinde olduğumuzu söylemem gerekiyor!..Dört düvelle mi?.. Kim bunlar Rasim bey, hemen Al
lah orduyu Hümayuna nusret, kuvvet versin, inşallah zafer bizimdir!..Rasim bey başım yere eğmiş, ağlayacak gibi konuşuyordu:
—Yunanistan, (Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistanla Hakanım..ve maalesef yenilmek üzereyiz!..
Kahrolmaktan daha yaman bir söz bulmam gerekli, mahvoldum!Dört düvel birleşir de haberimiz olmaz mı Rasim
bey, dedim, bu nasıl bir gaflettir! Bu devletler birleşemezler ki!.. Aralarında kilise kavgaları var... Yıllar yılı süren
Makedonya boğuşmasını hatırlamıyor musun?..Kiliseler kanununu çıkararak Meclisi mebusân ve Ayan bu ihtilâfı hâl etti. Başımıza bu işlerin açılacağını kim bilebilirdi ki?..

«Sözümü, Acı Bir Lokma Gibi Yuttum.»

«BEN» diye bağırmak geçti içimden. Acı bir lokma 'gibi sözümü yuttum. Zihnim durmuş, içime baygınlık çökmüştü. Sabaha kadar Rasim bey söyledi, ben dinledim; Ben söyledim Rasim bey dinledi. Sonunda:
—Selanik bugün yarın düşmek üzere... Sizi İstanbul'a götürecekler. Bunu hemen size haber vermek için emir aldım, dedi.
Bu söz üzerine hayatımın hiç bir devresinde tanımadığım . bir öfke içinde ayağa fırlamışım, bağırmaya başlamışım :

— Rasim bey, Rasih bey! Selanik demek, İstanbul'un anahtarı demektir! Ordumuz nerde, askerimiz nerde?.. Nasıl bırakılıp ta gidilir?.. Bırakıp gidersek, tarih ve ecdad bizim yüzümüze tükürmez mi?.. Biraderim Hazretleri bura
nın tahliyesine razı mı oldu?.. Hayır, ben razı değilim! Yetmiş yaşında olduğuma bakmayınız. Bana bir tüfek verin,
asker evlatlarımla beraber Selânik'i ben son nefesime kadar koruyacağım!


Fena olmuşum.. Rasim bey orada, masa üstünde duran gülâbdanlıktan (44) yüzüme gül suları serpeledi, ellerimi oğdu, kendime geldim. Rasim beye:

«Buradan Benim Cenazem Gider.»

— Gidin Kumandanınıza söyleyin, buradan ben değil, benim cenazem gider!. .

Rasim bey çıktı gitti. Meğer çoluk çocuk konuşmalarımızı kapıdan dinliyorlarmış. Hepsi birden ağlaşarak odama doldular. Onlar beni, ben onları teskin etmeğe çalışıyordum. Benim için artık uyku haramdı. Bir daha yatmadım ve o sabah güneşin doğuşunu, gözyaşlarımı içime akıtarak seyrettim!

Gün ışırken, Ali Rıza Paşa ile Hadi Paşa geldiler. Kendimi toparladım ve paşaları kabul ettim. Onlar da Selanik'ten ayrılmayı zaruri görüyorlar ve bir an önce hazırlıklara başlamamızı istiyorlardı. Paşalardan muharebenin seyrini sordum. Benden bir çok şey gizleyerek bazı şeyler anlattılar... Fakat ne kadar örtülmüş olursa olsun, bizi Balkan Devletlerinin değil, orduya giren politikanın yenmiş olduğu her cihetten belli oluyordu.— Selânik'i boşaltacak mısınız?., diye sordum.

— Her ihtimale karşı... diye cevap verdiler...— Daha hangi ihtimal kalmış ki diye yüzlerine bağırdım. Allah devletimi bu hale getirenleri kahretsin!.. Zat-ı Şahaneye düşmanla savaşarak son nefesimi vermek, bir Osmanlı hanedanı mensubu olarak hakkımdır. Bunu hiç kimse benim elimden alamaz!..

Paşalar, yeis ve keder içinde çıktılar. Çoluk çotuğu bir araya topladım. Hepsi ağlaşıyorlardı.
(44) Damla halinde gülsuyu dökmek için yapılmış bir kap.

Çocuklarım: «Biz de Kalırız,» Diye Anlaşıyorlardı.

— Beni dinleyin, dedim, Devletimiz batıyor, Selanik gitti demek, İstanbul gitti demektir, imparatorluk gitti demektir.
Hepinizin kaderine razı olmasını istiyorum. Çıkmak isteyenler varsa, söylesinler, onları göndereyim. Fakat ben burada kalacağım!..
— Biz de sizinle kalırız babamız!..diye ağlamıyorlardı. Nuri ağaya:
— Gitmek isteyenlerin isimlerini yaz, bana getir. Onların uzaklaşmalarını temin edeyim, deyip çıktım. Artık odama
kimseyi kabul etmemeğe kararlıydım. Gidenlerin gidecek, kalanlar kalacak, takdiri ilâhî'yi bekleyecektim...O geceyi dahi uyumadan, ibâdetle geçirdim. Sabah namazından sonra dürbünle limanı seyrediyordum, bir gemi gözüme ilişti. Biraz daha dikkatlice bakınca, bu geminin Alman Sefaret gemisi olduğunu anlamakta gecikmedim. Bu sırada yanıma Nuri Ağa gelmişti. O da bir geminin geldiğini bana haber verecekmiş. Meğer o, geminin bizi götürmek için geldiğini de biliyormuş! Benden sonra çoluk çocuk, ben-degân ağlaşmaya başlamışlar. Köşkteki subaylar da bende-gânı iyice korkutup kışkırtmış, herkes benim gitmeye razı olmamı istiyormuş! Fakat geldiğinde bana bir şey söylemedi. Ben:

— Bu gemi sakın bizi götürmek için gelmiş olmasın?., deyince, «Hayırlısı ne ise o olsun efendimiz, çoluk çocuk köşkte çığrışırlar, size bir türlü kıyamazlar... Yüreğim parçalandı. Fakat madem sordunuz, ben de söyleyeyim, evet, bu gemi Zat-ı Şahane'nizi ve bendegânınızı, evlâdü iyalinizle birlikte İstanbul'a götürmek için gelmiştir. Elbette hayırlı olan karar sizin ağzınızdan çıkar,» dedi.

İrade-i Şahane...

Gemi, rıhtıma yanaştı. Az sonra da bir Landon bizim yokuşu tırmanmaya başladı. Dış kapıya geldikleri zaman, içinden Damat Hikmet Şerif Paşa ile, Kızım Naile Sultan'ın zevci Arif Hikmet Paşa'nın indiklerini gördüm. Bu kadar meyus (kederli) günümde, bu kadar da mesrur (sevinçli) olacağımı dünyada düşünemezdim. Resmî tazimden Sonra Arif Hikmet Paşa ile ve Şerif Paşa ile kucaklaştık. Çoluk çocuğumu, olüp bitenleri kendilerinden sordum. Onlar da benim kadar kahırlıydılar. Fakat Biraderim Hazretleri tarafından gönderilmişler ve Zat-ı Şahane'nin ricalarını getirmişler. Kararım ne kadar kat'i olursa olsun, bir ÂH Osman evlâdı, Padişahın iradesine karşı çıkamazdı. Boynumu büktüm. Damadımdan öğrendim ki İstanbul'a giden bütün yollar elden çıkmış, ancak bu gemi ile İstanbul'a gidebilir misiz!..
Köşktekilere hazırlanmalarını söyledim. Kadın efendi ve kalfalar ellerinden gelen çabuklukla hazırlıklarını yaparken, ben de Paşalarla dertleştim. Bu sırada kumandan Ra-sim Bey geldi. Mahzundu. Kendisine:
— Sen de bizimle gelir misin Rasim Bey?., dedim. Minnetle kabul etti. Vasfi bey diye bir arkadaşı varmış, onun da bizimle gelmesini rica ettiği sırada, tosun gibi bir yüzbaşı, Rasim beye koşup geldi:

— Aman Rasim bey, Hakanımıza söyleyiniz, ne.olur beni de gemiye alsın!..Rasim beye: «iBu yüzbaşıyı da (Salih Bozok) alınız, fakat maalesef öteki arkadaşlarınızı alamıyacağız, çünkü gemide yer yok. Ben hepinizi götürmek isterdim...»

«Gemi Emrinizdedir, Majesteleri.»

Köşkten çıkarken bütün subaylar ve erler karşılıklı iki sıra halinde dizilmiş bizi uğurluyorlardı. Resm-i selâm ifa ettiler!.. Ben de kendilerine: «İnşallah hepinizi sağ, salim İstanbul'da görürüm, Allaha Ismarladık,» dedim. Vah' ve Kumandan Paşalar'da uğurlamaya gelmişlerdi. Onlara da mü-nasip bir kaç söz söyledim ve landonlarla gemiye geldik.
Benim için Sefirin kamarası hazırlanmıştı. Bir ara -gemi süvarisi yalnız başına yanıma girdi ve imparatorunun mahsus selamlarını söyledikten sonra:— Gemi emrinizdedir, Majesteleri... Nereye gitmek is
tiyorsanız, oraya hareket etmek için imparatorumdan şahsi
emir aldım!..Bir Al-i Osman mensubu, bayrağından başka nereye gidebilir? Süvariye teşekkür ettim ve İstanbul'a hareket etmesini söyledim. Marmara'da büyük çalkantı geçirdik. Hemen -benden başka- bütün aileyi deniz tuttu. Gemi doktorunun verdiği ilâçları, birer birer elimle içirdim. Deniz biraz duruldu ve bi iznillâhi tealâ (Allahın isteği ile) Beylerbeyi Sarayı'nın önünde demirledik. Şerif Paşa, Zat-ı Şahane'ye maruzatta bulunmak için burada bizden ayrıldı. Damadım Arif Hikmet Paşa, bizimle birlikte Beylerbeyi Sarayı'na kadar geldi.
Ben, Beylerbeyi Sarayı'nda bulunmayı uygun bulmuyordum. Rutubetliydi. Romatizmalarım başlayabilirdi. Bunu Arif Hikmet Paşaya söyledim. Fakat zamanla buraya da

pekâlâ alıştım,İşte yaşıyorum. Sırtımı zaman zaman ağrılar kaplasa da hiç bir şikâyetim yok... Bütün üzüntüm, mem-leketimin içine düştüğü felâket!..
Buranın Alâtini köşkünden farkı, zavallı iyi yürekli annemin içinde yaşadığı ve öldüğü odada yatıyorum, gazete veriyorlar, ufak tefek isteklerim yapılıyor, çocuklarımdan Kumandan Rasim bey vasıtası ile haber alabiliyorum. Bunların nasıl birer nimet olduğu, ancak mahrum olanlar tarafından bilinir... Allah hiç kimseyi çoluk çocuğundan haber almaktan mahrum etmesin... Amin!..

Talat Paşa'nın Ziyareti.

2.Nisan.1333 (1917) Beylerbeyi

Hareket Ordusu kahramanının şöhretinden halâs olmak ve Enver beye (Paşa) Harbiye Nazırlığı yolunu açmak için, Mahmut Şevket Paşa'yı güpegündüz kurşunlayıp öldürdüler. Bir taşla iki kuş vurmak istiyorlardı; hem ikide bir önlerine çıkan meşhur bir kumandanın gölgesinden kurtulmak, hem de ondan yanaymış gibi davranıp günün muhaliflerini bir çırpıda temizleyivermek!.. Nasıl, Avcı Taburları'nı kışkırtıp Hareket Ordusu'nu, İstanbul kapılarına getirmişler ve beni düşürmüşlerse, bu sefer de Mahmut Şevket Paşa' nın kan davası ve asayiş bahanesi ile bütün muhaliflerini astılar, sürdüler, birer köşeye sindirdiler!
Fakat bu defa, Talât ve Enver mihverinin yanıbaşında bir üçüncü adam peydahlandı: Cemal Paşa. Bahriye Nazırlığı Cemal Paşa'ya yetmezdi. Umumi Harb'e girince, (1914 -1918) Kanal harekâtı macerası ile ikinci Yavuz Sultan Selim olmak hevesi, onun da başını yedi. Talât ile Enver bugün de hem yanyana canciğer yaşıyorlar, hem birbirlerinin ku-

yusunu kazıp birbirlerinden kurtulmaya çalışıyorlar. Allah encamlarını (sonlarını) hayr etsin!..
İki Alman Harp gemisinin (Goben - Breslav) Boğaz'dan süzülüp Karadeniz'e çıktığı gece, sabaha kadar uyuyamadım. Bu maceranın devletime ne getireceği belli idi! Son Asır zarfında kendisile yaptığımız muharebelerin cümlesini kaybettiğimiz Rusya ile, denizlere hâkim İngiltere ve Fransa'yı karşımıza almıştık. Üstelik Devlet, ağyara (düşmana) el açacak haldeydi; Düyûn-u Umumiye'den ve Reji idaresinden tavizler karşılığı alınmış borçlarla memurların aylıkları ödeniyordu. Böyle akşamın sabahından hayır umulur mu?..

Düşman Çanakkale'ye Dayandı.

Olan oldu, muharebeye girdik. İngiliz ve Fransız donanması da Çanakkale Boğazı'na dayandı. Gerek İstanbul Bo-ğazı'nın, gerek Çanakkale Boğazı'nın tahkimi için elimden geleni yapmıştım. Zamanımda bir çok defalar büyük kumandanlarla bu mesele görüşüldü. Donanma ile düşmana karşı çıkamayacağımıza göre, Boğaz tahkimatı ve Kara Ordusu ile neye muktedir olabileceğimiz uzun uzun münakaşa edilmişti. O zaman bana söylenen, uzun menzilli toplarla donanmayı boğazlara yanaştırmamaya ve mümkün olamadığı takdirde, karaya bir çıkarma yapmasına engel olmaya çalışacaktık. Fakat güçlü bir donanmanın desteğinde bir çıkarma yapıldığı ve sahilde tutunulabildiği takdirde, vaziyet çok tehlikeli olabilirdi!
Harp başladı. Dünyanın en büyük iki deniz devletinin donanması Çanakkale önüne geldi ve çıkartmayı kolayca başardılar. Artık benim için her şey bitmişti. Kahır ve ümitsizlik içindeydim.

İşte bu günlerde Zat-ı Şahâne'nin iradesini tebliğ etmek üzere, Talât Paşa'nın beni ziyaret edeceğini bildirdiler. Geldi. İlk defa görüyordum. Hürmette kusur etmedi. Tombulcaydı. Yüzünde, kendisine güveni olan insanların rahat gülümsemesi vardı. Bu yumuşak görünüşün altından çetin bir ruhun yattığını hemen fark ettim. Hep, o hürmetkar gülümsemesi ve yavaş sesile konuştu. Önce Biraderim Hazretlerinin Selâm-ı şahanelerini tebliğ etti, muharebe içinde olduğumuzu anlattı, Çanakkale'de kanlı harplerin devam ettiğini söyledikten sonra, ma'kûs bir netice (ters sonuç) çıktığı takdirde, payitahtın belki Konya'ya taşınabileceğini, bu se-beble de benini Bursa'da Hünkâr köşkünde ikâmet etmek zorunda kalabileceğimi söyleyerek, buna göre hazırlıklarımın yapılmasını, Zat-ı Şahane'nin irade buyurduklarını tebliğ etti.

«Sanki Bu Can, Bize Bir Daha Gerekecekmiş Gibi...»

Hayatımın en büyük öfkesi içine düştüm. Demek Payitaht düşecek, Biraderim hazretleri Konya'ya ve ben Bur-sa'ya gideceğiz!.. Sırf canımızı kurtarmak için!.. Sanki bu can bir daha bize gerekecekmiş gibi!.. Kostantin'in elde kılıç, bir nefer gibi burçlarda dövüşe dövüşe can verdiği İstanbul'dan, biz vapurlarla, trenlerle ayrılacağız!.. İşte karşımda hep gülümseyerek oturan Talât Paşa bana bunları teklif ediyordu.

— Hayır, dedim, ben Bizans İmparatoru Kostantin'den daha az haysiyetli değilim! Biraderim Hazretlerine ubudiyetlerimi (bağlılık) arz ediniz, îrade-i Şahanesi ile Selanik' ten çıktım ama, İstanbul'dan çıkmam!.. Kendisinin de çıkmamasını, ecdadımızın şerefi namına istirham ederim!..
Talât Paşa'nın yüzünde endişe alâmetleri vardı. Her" halde duyduğum kahhar heyecan yüzümü değiştirmişti ki, birden telaşlandı:

— Nezd-i Hümâyun'unuza bir ihtimâli arz ettim! dedi ve sonra masada duran levanta suyunu göstererek:
— Biraz serpeleyebilir miyim, sarardınız!..Kendimi toparladım. Lavantadan bir kaç damla alarak ellerimi ovuşturduktan sonra:
— İşte ben de o ihtimali şahsım namına red ediyorum! dedim.

Ecdadımın huzuruna mahcup gidemem!..Talât Paşa, beni teskin etmek için böyle bir ihtiyatın, muhalin (imkânsızın) hesabı olduğunu, cepheden iyi haberler alındığını, biiznillâhi tealâ (Allahnın yardımı ile) düşmanın denize döküleceğini uzun uzun anlattı. Müttefikimiz Almanya ve Avusturya'nın bütün cephelerde ilerlediğini, ordumuzun da Ruslara karşı muvaffakiyetle mukavemet ettiğini söyleyerek nezdimden ayrıldı.

Zafer Haberi Ulaşıyor.

Hayatımın en karanlık günlerini bu devrede yaşadım. Hakikaten gazeteler, Çanakkale'de düşmanın durdurulduğunu, büyük zayiata uğratıldığını yazıyorlardı. Ben bir türlü bu haberlere inanamıyordum. Fakat İngiliz ve Fransız donanmasının Çanakkale Boğazı'nı zorladığı ve giremediği bir hakikatti. Çıkartma yapmaya muvaffak olmuş, ama ordumuzun karşısında mıhlanıp kalmıştı. Her vasıta ile cepheden haber almaya çalışıyordum. Muhafız Kumandanı Asım beyi sık sık Saray'a göndererek sahih malûmat almak için çırpmıyordum.
İşte bu sırada, rabbime şükürler olsun ki, ummaya bile cesaret edemediğim zafer haberi ulaştı. Düşman, tasını tarağını toplamış, askerlerinin yarısını denize, yarısını gemilerine dökerek Çanakkale önünden çekilip gitmişti. Bu büyük zaferi, Mustafa Kemal bey adında bir miralay (albay) kazanmış!.. Allah, devletime hizmeti geçenlerden razı olsun!

Uzun bir müddet sonra oğlum Âbit Efendi, benimle konuşurken, bu Mustafa Kemal beyle tanıştığını söyledi. Sonradan paşa olmuş... Hem de burada Beylerbeyi sarayında tanışmışlar! teaccüp ettim. (Şaştım;. «Burada ne arıyormuş?» dedim, «Yüzbaşı Salih bey (Bozok) arkadaşı...» cevabını verdi. Ara sıra arkadaşını görmeye geliyormuş, Âbit efendi ile de bu münasebetle dost olmuşlar!.. Hatta Mustafa Kemal Paşa, kendisine iki ceylân yavrusu hediye etmiş...

Bundan memnun oldum. Devletimin yüzünü ağartmış bir Paşa'nın Âbit efendiye yakınlık göstermesi, bir şahsiyeti olduğunu anlatıyordu. Oğluma, münasip bir mukabelede bulunmasını hatırlattım. Biraz vakti hâlim olsa, «Bir Altın saat» diyecektim ama, dedikodusundan çekindiğim hem oldukça müzayeka (geçim sıkıntısı) içinde olduğum için bir şey söylemedim.
— Bir daha arkadaşına gelecek olursa, haber ver, ben de göreyim, demekle iktifa ettim.

«M. Kemal Paşa'nın Tehlikeli Bir Sükûneti Vardı...

Gerçekten bir defa daha gelmiş, bana haber verdiler. Sırtında bir pelerin vardı ve arkadaşına veda ediyordu. Uzaktan yüzünü iyice seçemedim ama, sıradan askerlere benzemiyordu; tehlikeli bir sükûneti vardı. Enver Paşa'nın kendisinden niçin çekindiğini o zaman anladım. Bunu, Talât Paşa tutuyormuş!.. Bunlar küçük şeyler!.. Çanakkale'de İngiltere, Fransa gibi iki büyük devletin ordusunu ve donanmasını durdurdu, yüzgeri ettirdi ya, bana lâzım olan odur ! Muvaffakiyeti için dua ettim.
Sırası gelmişken, Enver Paşa ile nasıl karşılaştığımı da anlatayım. Alman İmparatoru Wilhelm üçüncü defa İstanbul'a gelmişti. Kendisile şahsen dostluğum olduğunu daha önce söylemiştim. Şeref-i teşrifine Saray'da bir ziyafet tertip edilmiş... Bu ziyafet sırasında Biraderim Hazretlerile, görüşürken, beni sormuş. Enver Paşa da bu konuşma sırasında yanlarında bulunuyormuş., imparator, Zat-ı Şaha-

ne'ye mahsus selamlarım" bana ulaştırmasını rica edince, Biraderim Hazretleri Enver Paşa'ya, hem imparator Hazretlerinin hem de kendilerinin selâm-ı mahsuslarım bana ulaştırmak ve bir arzum olup olmadığım da soruşturmak için Enver Paşayı vazifelendirmiş...
İşte bu vesile ile Enver Paşa Beylerbeyi sarayına geldi. Haber verdiler, kendisini ayakta karşıladım. Zat-ı Şahane'-yi ve İmparator hazretlerini temsil ediyordu.

Enver Paşa, Kılıcını Çıkarmıştı.

Edebli, saygılı bir askerdi, îçeri girerken kılıcım çıkarmış ve bir hükümdarın huzuruna çıkar gibi davranmıştı. Ko-nuşurken, önüne bakıyor ve hafifçe kızarıyordu. Yer gösterdim, edeble oturdu ve konuşma boyu, bir defa bile başım kaldırmadı.

Önce İmparator hazretlerinin selâmlarını bildirdikten sonra, taraf-ı Şahaneden olan selâm ve istifsarı (hatır sorma) tebliğ etti. Ben de imparator hazretlerine eski uhuvvetimizi (dostluğumuzu) hatırladıkları için teşekkür ettim. Sonra, benden vaktile deriğ buyurmadıkları (esirgemedikleri) yardımlarını, şimdi de biraderim hazretlerine tevcih etmelerinden duyduğum inşirahı (ferahlığı) anlattım. Biraderim hazretlerinin selâm-ı şahaneleri'ne ve istifsarı hatırlarına minnet ve şükranlarımı arz ettim.

Bu konuşma sırasında, beni büyük bir saygı içinde dinleyen Enver Paşa'yı tetkik ediyordum. Bu genç Paşa, şimdi benim akrabamdı. Yeğenim Naciye Sultan'la evliydi. Gençliği, melâhat-ı ve'çhiyyesi (yüzünün güzelliği) vakarına (ağır başlılık) gölge düşürmüyordu. Bütün -mahcubiyeti ve sükûnetine rağmen, hadidülmizâc (öfkeli) ve muhteris bir insan olduğunu hemen fark ettim. Tuhaftır, bana Hüseyin Avni Paşa'yı hatırlattı. Hem de hiç bir harici müşabeheti (benzerlik) olmadığı halde. Belki bir mizaç müşabehetidir. Yalnız. Hüseyin Avni Paşa'nın kabalığı, Enver Paşada nezakete, zekası kurnazlığa tahavvül (dönüşmek) etmişti. Bu çeşit insanlar bir yere bağlandılar mı, hele menfaatleri de besleniyorsa, sadakatlerine hudud yoktur. Alman'ların .niçin kendisini seçtiklerini ve tuttuklarım kavradım.

Cereyan etmekte olan muharebelerden konuştuk. Askerlik işlerini anlatırken, söylediklerinden hiç bir şüpheye düşmüyor, büyük bir güven içinde konuşuyordu. Böyleleri belki iyi asker olurlar, fakat pek seyrek orta halli bir kumandan olabilirler. Çünkü düşmanın asıl cephede değil, cephe gerisinde yenileceğim bile bilmiyordu. Hesaplarım yaparken, sanki her taburun başında kendisi gibi düşünen bir kumandan olduğunu sanmaktaydı. Hem de kendisi, vaktile kumandanlarından ayrı düşündüğü ve davrandığı için bugünkü yerine geldiği halde!..
Koskoca Osmanlı ülkesinin Harbiye Nazırlığı, bu veçhi melâhat (güzel yüz) sahibi olmaktan ileri bir meziyyeti olmayan Asker'in eline kalmış olması hazîn bir hakikatti! Bence, iyi bir Liva kumandam olabilirdi Enver Paşa!., îyi bir Harbiye Nazırının elinde de cidden faideli işler görebilirdi!

Enver Pasa Tekrar Ziyarete Geliyor.

Aradan bir zaman geçti; bu sefer şahsen benimle konuşmak istediğini bildirdiler. Cepheler sökülmüş, kötü haberler gelmeğe başlamıştı, İstanbul'daki eski ve köklü aileler yıkılmış, ortalığı harp zenginleri kaplamıştı. Musahiplerimin, her gün yeni bir mağlubiyet veya yeni bir rezalet haberi taşır oldukları günlerdi. Uzaktan uzağa Kabine'de ihtilâf çıktığını ve Sadrazam Talat Paşa ile Harbiye Nazırı Enver Paşa arasında görüş farklarının belirdiğini işitir olmuştum. Benimle görüşme isteğini kabul ettim, geldi.

Yine son derece edebli ve hürmetkardı. Fakat bu defa ayrıca samimi görünüyordu. Muharebenin geçirdiği safahatı kendi görüşüne göre hülâsa ve izah etti. Ben bunları dinlerken, Sadrazamla ayrıldığı noktalarda benden fikrî mesnet (dayanak) 'beklediğini fark etmekte gecikmedim. Böylece Talât Paşa'ya karşı beni kullanacaktı.

Müttefikler arasında muharebenin kaybedilmekte olduğu noktasında beliren fikir ayrılıklarını, hemen hiç bir şey saklamadan söylediğini zannederim; çünkü anlattığından daha kötüsü olamazdı! Ayrıca, karşımızdaki muharip devletlerin maddi ve manevî güçleri hakkında hükümetin elinde bulunan bilgileri de sayıp döktü.

«Paşa Anlattıkça Ben Kan Ağlıyordum.»

O anlattıkça, ben devlet hesabına kan ağlıyordum. Hesaplar baştan sona yanlıştı. Devletin gücünü de düşmanların güçlerini de yanlış değerlendirmişler, böylece bugünkü feci neticeye yaklaşmışlardı. Ve daha fenası, asıl fenası, Devlet, bir kaç kişinin sözü haline gelmiş; bunların kendi aralarında ihtilâfa düşmesi yetmiyormuş gibi, bir de topu birden Alman müttefiklerimizin avucuna düşmüşlerdi!
Şimdi yeğenim Naciye Sultan'ın kocası Enver Paşa, akrabası sabık Padişah bana, akıl soruyordu: Ne yapalım?..
Her zaman ve her hâlde yapılacak bir şey vardır; fakat yapılacak şeyi yapabilecek biri de bulunmak gerektir. O gün de elbet yapılacak bir şeyler vardı. Fakat damadımız Enver Paşa ve onun arkadaşları, bunları yapabilecek ehliyet ve kiyasette insanlar değildiler. Bu yüzden kendisine hemen hiç bir şey söyleyemedim.

Söyleyemememin bir başka sebebi, yaptıkları değerlendirmelere güvenemiyordum. Sonra, eldeki istihbaratın doğruluğu da şüpheliydi. Bunlar sağlam olmadığı müddetçe, doğru bir karar almak da ayrıca mümkün olamazdı. Kendisini kırmamaya çalışarak, uzun zamandanberi fiilî politikadan uzak yaşadığımı, politikanın sürekli bir takip istediğini, söyledim. Fırtınaya tutulmuş bir geminin süvarisine, telsizle uzaktan akıl öğretmenin mümkün olmadığını anlatmak zorunda kaldım. Elbet, «Şevketmeap Biraderim Hazretleri bu işleri benden daha iyi bilirler» dedim. Bununla beraber şu anlattıklarına göre, münferit sulh aramanın Devletin hayrına olacağını ağzımdan kaçırdım.

Yarasına basılmış gibi irkildi. Talât Paşa ile bu hususta ihtilâfı olduğunu o zaman fark ettim. Demek, o babayani Talât Paşa, bu çakalı damadımızdan daha akıllıymış!.. Hiç ummazdım doğrusu!.

Birşey konuşmuş olmak için yeğenim Naciye Sultan'ın sıhhatini sordum, çocuğu ile ilgilendim, bir resmini istedim. Geldiği gibi hürmetkar, fakat yaralı yanımdan ayrıldığı zaman, ecdadımın elinde bugüne gelmiş Devletimin -tıpkı benim gibi- son günlerini yaşadığını anlamanın ümitsizliği içinde yapabileceğim tek şeyi yaptım: Secde-i Rahman'a kapandım ve gözlerimden kanlı yaşlar akıtarak sabaha kadar «Senden başka emânımız yok Rabbim!» diye yakardım. Ordularımız bütün serhatlarda perişandı, ricat ve bozgun halindeydiler. Bizi ancak Allah kurtarabilirdi artık... Eğer kurtulamayacaksak, Rabbim bana, bu ölümden bin beter günleri göstermesin!.. Son niyazım budur!..


 

Firma Tanıtımı
Taziye Çadırı İmalatçısı Kayseri Emek Çadır
Taziye çadırı, yakınlarını kaybeden ailelerin taziye için gelen misafirlerini ağırlamalarına imkan tanıyan özel bir mekandır. Kapalı bir alan sunarak her mevsimde pratik bir çözüm sağlar.
3D Yazıcı Pla Filament Matersan Ender 3D
3D yazıcılar, dijital tasarımları katman katman fiziksel nesnelere dönüştüren harika cihazlardır. Bu teknoloji, endüstriyel üretimden kişisel kullanıma kadar geniş bir uygulama alanına sahiptir. 3D yazıcı, birçok endüstride kullanılmaktadır. PLA filament, polilaktik asit kısaltmasıdır ve doğal kaynaklardan elde edilen bir biyoplastiktir. Bu özellikleri sayesinde çevre dostu bir malzeme olarak öne çıkar. 3D baskıda sıklıkla kullanılan bir filament çeşidi olup, genellikle makul bir fiyatla temin edilebilir.
Basketbol Potası Fiyatları Parmosan Basketbol Potası
Basketbol, dünyanın en popüler sporlarından biridir. Bu spor, hem profesyonel hem de amatör düzeyde oynanmaktadır. Basketbol oynamak için gerekli ekipmanlardan biri de basketbol potasıdır basketbol potası fiyatları, potanın özelliklerine ve kullanım alanına göre değişmektedir.
Modelka Çelik Kapı Fabrikası Ucuz Çelik Kapı Fiyatları Yangın Kapısı
Yangının yayılmasını önleyen kapılar yangın kapısı olarak Modelka tarafından tasarlanmıştır. Güvenli bir çelik kapı fabrikası seçimi önemlidir. Yangın kapısı fiyatları, boyut, malzeme kalitesi ve özelliklere bağlı olarak değişebilir. Güvenliğinizi düşünerek doğru yangın kapısını seçmek önemlidir. Modelka gibi güvenilir firmaları tercih edin.
Kayseri Spor Salonu İyc Spor Merkezi
Kayseri spor salonu İyc spor merkezi, bu alanda kendini kanıtlamış ve spor yapmayı sevenlerin ilk tercihi haline gelmiştir. Spor salonumuz, modern ekipmanları ve uzman antrenörleriyle sizlere en iyi spor deneyimini sunuyor.
Yerden Isıtma Çok Yakar Mı?
Yerden ısıtma mı petek mi daha avantajlıdır? Gibi sıkça sorulan sorular, merak edilen ve araştırılan konular arasındadır. yerden ısıtma sistemleri petekli sistemlere göre %44 daha az yakıt harcar ve yaklaşık %30 oranında tasarruf sağlamaktadır.
Kamelya Fiyatları Parmosan Kamelya İmalatı
Gölgelik ve oturma alanı sağlayan kamelyalar, hem estetik hem de işlevsel açıdan oldukça faydalıdır. Kamelya fiyatları, ürünün malzemesine, boyutuna, tasarımına ve işçiliğine göre değişiklik gösterir.
Kayseri Avukat Guga Hukuk Bürosu Kayseri Boşanma Avukatı ve Ceza Avukatı
Guga Hukuk bürosu olarak Kayseri ve çevre illerde kayseri avukat, boşanma avukatı, ceza avukatı, icra avukatı, icra avukatı, tazminat hukuku avukatı, trafik kazası avukatı ve miras hukuku avukatı olarak sizlere en iyi hizmeti vermekteyiz.
Kayseri Yüzme Havuzu İyc Spor Merkezi
Kayseri yüzme havuzu, modern yaşamın yoğun temposundan uzaklaşmanın en mükemmel yollarından biridir. Kayseri yüzme hizmetimiz, bu özel deneyimi sizlere sunuyor.
Kutu Harf Kayseri Reklam Tabela Umay Reklam
Kutu harfler, çeşitli alanlarda kullanılabilirler. kutu harf üreticisi Umay Reklam uygulama alanları İşletme tabelalarında, fuar ve etkinliklerde, iç mekan dekorasyonunda sıklıkla görebiliriz.
Kayseri Yüzme Havuzlu Fitness ve Spor Salonu İyc Spor Merkezi
kayseri fitness arayanlar için İYC kayseri spor salonu, mükemmel bir seçenek. Tesis, şehir merkezinde, ulaşım açısından kolay bir konumda yer almaktadır. kayseri yüzme havuzuna ve diğer spor olanaklarına sahiptir.
Çatılı Piknik Masası Parmosan Piknik Masası
Piknik yapmak, açık havada keyifli vakit geçirmenin harika bir yoludur. Ancak güneşin veya yağmurun sizi rahatsız etmesini istemiyor musunuz? Parmosan çatılı piknik masası devreye giriyor! Çatılı piknik masaları, açık hava etkinliklerinizi daha keyifli hale getirmenin mükemmel bir yolunu sunar.

 

Hak Enerji Yerden Isıtma
Kayseri Haberler | Kayseri | Anne & Çocuk & Bebek | Bilim Teknik | Finans | Sağlık | İş & Eğitim | Hava & Yol | Resimler  | İstatistiklerimiz | Reklam  | İletişim

 

 

Kayseri Emlak
Kayseri Otomobil
Eleman İlanları
İş İlanları
Diğer İlanlar
• Elektronik
Kayseri Tarihi
Kayseri Coğrafyası
Kayseri İlçeleri
Kayseri Firma Rehberi
 • Demografik Yapısı
 • İl Yönetimi
 • Kültürü
 • Folkloru
 • Turizmi
 • Ekonomisi
 • Kayseri Fotoğrafları
 • Kayseri Gelenekleri
 • Kayseri Genel Bilgiler
 • Kayseri Spor
 • Kayseri Haritası
 • Kayseri İz Bırakanlar
 • Kayseri Nostalji
 • Kayseri Nüfusu
 • Kayseri Sağlık
 • Tarım Hayvancılık
 • Kayseri Ulaşım
 • Kış Sporları
 • Tuzla Gölü
 • Erciyes Spor
 • Sultan Sazlığı
 • Kayserililik
 • Kayseri de Bir Gün
 • Nöbetçi Eczaneler
 • En Güzel Mekanlar
 • Vefat Edenler
 • Kan Bankası
 • Oyunlar
 • IQ Testi
 • Reklam
 • Egzersiz Hareketleri
 • Rüya Tabirleri
 • Burçlar
 •
Şifalı Bitkiler
 • Gönül Köşesi
 • İsminizin Anlamı
 •
Sinema Salonları
 • Şiirler
 • Foto Galeri
 • İstatistikler
 • Türkülerimiz
 • Sözlük Çeviri
 •
Videolar
 • Edebiyat
 • Tiyatro
 • Konser Konferans
 • Tarihi Yerler
 • Sinema Haberleri
 • Kayseri Sinema Salonları
 • Genel Kültür Maneviyat

 Kayseri Copyright © 2007 - 2024 Kayseri Haberleri Kayseri Firmaları www.kayserikent.com Tüm hakları saklıdır.

Kayserikent.com'un Amacı İnternet üzerinde Kayseri ile ilgili akla gelebilecek her türlü bilgiyi kategorilere ayırarak bilgiye kısa ve çabuk ulaşılmasını sağlamak, Kayseri de ticari, ekonomik, kültürel ve sanatsal alanlarda faaliyet gösteren tüm kurum ve kuruluşları bir çatı altında toplamak, günlük taze haberlerle Kayseri dışındaki Kayserilileri Kayseri de olup bitenlerden haberdar etmektir. Kayserikent.com'un Hedefi Kayseri ile ilgili bilgi arayan herkesin ilk aklına gelen kaynak olmaktır. Kayserikent.com, bu amaçla çıktığı yolda hergün daha iyiye ulaşmak için çalışmaktadır. Neden İnternet Reklamcılığı? İnternet, Türkiye ve dünyada iş hayatının kaçınılmaz bir parçası haline gelmiştir. Artık şirketler reklam bütçelerinde internet reklamcılğınada yer ayırmaktadır. Ulaşılan hedef kitle göz önünde bulundurulduğunda internet üzerinden yapılan reklamlar diğer araçlara göre karşılaştırılamayacak kadar ekonomiktir. Geleneksel reklam araçlarından daha etkili ve ölçülebilir olması da internet reklamlarını daha etkili kılmaktadır. Neden İnternet Reklamcılığında Kayserikent.com ? Genel internet siteleri elbette daha fazla sayıda kullanıcıya hizmet vermekte, ziyaretçi sayıları günde yüzbinleri bulmaktadır. Ancak siteleri ziyaret eden kullanıcıların sizin firmanızın ürün ve hizmetleri ile ilgili olma olasılıkları düşünüldüğünde reklam için harcanan paranın çok küçük bir bölümünün amaca uygun ziyaretçiye ulaştığı görülmektedir. Kayserikent.com da reklam Kayserililere doğrudan ulaşabileceğiniz en etkili araçtır. Hedef Kitlenize Kayserikent.com İle Ulaşın! Kayseri'nin en büyük şehir portalı Kayserikent.com, her ay 120.000 Kayseriliye 800.000 sayfa gösteriyor. Kayserililerin internetteki buluşma noktası Kayserikent.com, internetteki tanıtım ihtiyacınızı fazlası ile karşılamaya hazır profesyonel bir sitedir. Reklamlarınız, ayda ortalama 5000 - 10.000 basılan sektörel dergilere oranla çok daha fazla kişiye daha uygun fiyatla ulaşacaktır.

Bu site en iyi IE 5.0 üstü tarayıcılar ve 1024x768 ekran çözünürlüğü ile görüntülenir.

Web Tasarım  Kent Media

Popüler Sayfa Etiketleri

kayseri haberleri  kayseri firma rehberi  kayseri emlak  kayseri nöbetçi eczane  kayseri iz bırakanlar  kayseri katalog  kayseri sektör  kayseri mobilya  Mobilya Kayseri  Kayseri Mobilya İmalat  KAYSERİ  kayseri resim foto  Kayseri Resimleri   kayseri'de spor  kayserispor  kayseri spor   kayseri erciyes spor  Erciyes Spor   KAYSERİ HABERLER   kayseri haber  kayseri haberi  kayseri haberleri   kayseri kent haberler  Kayseri Emlak  Kayseri Gazete  Kayseri Gazeteleri  Kayseri tv  Kayseri Develi  Kayseri Yemekleri  Kayseri yerden ısıtma www.hakenerji.com.tr www.yerdenisitma.com.tr www.yerdenisitma.org


Kayseri Kent Portalı haberler firmalar ve aradığınız herşey burada. Kayseri güncel haberler ve son dakika haberleri